27 Aralık 2016 Salı

MENDİLCİ ÇOCUK

Günlerden Pazartesi, arkadaşlarımla vakit geçirmek için Karaköy'de gittiğim mekandan çıkmak üzereyken mekanın çıkış merdivenlerinde ağlayan altı yedi yaşlarında bir erkek çocuğu gördüm.Yanından hızla gelip geçmeye devam ediyordu herkes.Sanki hiç yokmuş, orada değilmiş kadar normaldi her şey.Elinde ki mendillerini fark edince eğilip neden ağladığını sordum bu tatlı erkek çocuğuna."Satamıyorum, kimse almadı" derken gözyaşları damlamaya devam ediyordu. Nerede oturduğunu sordum.Anne babasının nerede olduğunu , saatin onun yaşındaki bir çocuk için hayli geç bir vakit olduğunu...

Ağlamaya devam ediyordu.Hıçkıra hıçkıra,yanında benim olmamı umursamadan.Bana mendilleri satmaya çalışmadan.Sadece ağlıyordu.O mekanda çalışan bir kaç kişi beni onunla konuşurken görünce.Hep buralarda satıyor, boşverin mendil falan almayın.Numara yapıyordur belki dediler.

İsmini dahi bilmediğim ve öyle bir yer olmadığına eminim olduğum bir semt ismi söyledi. Çevredekiler ben ilgilenmeye devam edince Suriyeli olabilir diye seslendiler.Benim orada yapabileceğim en fazlası bir mendil almaktı.En kötüsü de bu...Aldım, göz yaşlarını sildim ve devam ettim...

        Gelelim asıl meseleye, aranızda numaradır tabi, bunların hepsi aynı işte diyenler olacaktır.Peki hiç düşündünüz mü? Bu çocuklar daha altı yaşında mendil satamayıp para kazanamazsa,insanlar ondan mendil alsın diye yalandan ağlamayı öğrenecek neler yaşadı?Hangi psikolojiye getirildi de bu konuma geldi.Altı yaşındaki bir çocuğun derdi ne ara para kazanmak oldu?

Ortada mendil satamadığı için ağlayan bir çocuk var.Annesine mi babasına mı götüremezse neler olacak.Dayak mı yiyecek, azar mı işitecek.

Hani soğuktan eldivenlerimizi giyiyor içimize kazık kadar olsakta annelerimiz yünlü kazaklar giydiriyorlar ya hani 25 yaşına geliyoruz çalışmayı bırak öğlen on ikiden önce yataktan çıkamıyoruz.Anne babalarımız akşam sekizden sonra aramadan duramıyorlar bizi.Yok neredesin?Nerede kaldın?

Şanslı olduğum için sevinemiyorum bugün.Çünkü biliyorum ki bu ne ilk çocuk ne de son.


Hangi ideoloji hangi kavga destekliyorsa bu olanları karşısındayım.Hangi görüş hangi taraf yapıyorsa bu zulmü karşısındayım.Hangi din izin veriyorsa bu olanlara karşısındayım.Hangi fanatiklik hangi ırk hangi hukuk dur demiyorsa karşısındayım.

Tarafınız neresi olursa olsun rotanız her zaman sevgi olsun

Çocukların ölmediği,yalnızca oyuncakları için ağladığı yeni yılların ümidiyle..

Nerede bir can ölse, oralı olur yüreğim. 
Olmalı zaten. 
Olmazsa insan olmaz yüreğim.      

Ahmed Arif





3 Aralık 2016 Cumartesi

SORULAR SORDULAR CEVAPLARINI MERAK ETMEDİLER

"Nasıl anlatsam nereden başlasam mmm...   Bir MFÖ şarkısı gibiyim bugün.Biraz puslu biraz bulanık ama naif ve huzurlu..



Her şeyin üzerinize geldiği zamanlarınız olmuştur.Hani burama kadar geldi dediğiniz..Çaresiz hissettiğiniz. Kimsenizin olmadığı anlar da..Kalabalıklar içindeki yalnızlıklar..Sabah kalkıp çok çirkinim de demişsinizdir.İçinizi huzursuzluk kaplayan sabahlara da uyanmışsınızdır belki kim bilir?Mutsuz anlarınız cabası..Kimsenin göremediği gözyaşlarına ne demeli..

Hangimiz diğerimizin gerçekten iyi olup olmadığıyla ilgileniyor ki zaten dediğinizi duyar gibiyim.Hep sorular sordular cevaplarını merak etmediler...

Eee..Hadi ama.Önce biz başlayalım bir kerede.Kapanmayalım kapalı kapılar ardına.Başkalarından beklemeden biz atalım ilk adımları.Her köşe başında bulunmuyor bizi anlayan insanlar.Anlayana anlatmak,anlatanı anlayabilmekte maheret.

En güzelide ne biliyor musunuz?Kışın güneşi görebilmekte...

Kendi kışınızın güneşi olabilmeniz dileğiyle...









9 Kasım 2016 Çarşamba

10 KASIM "ONSUZ DEĞİL SONSUZ"

78 Yıl...

Senin sayende Ata'm , senden 78 yıl sonra bir Cumhuriyet kadını olarak yazıyorum bu dizeleri.Annemin annesinin annesine nefes olduğun karanlığına ışık tuttuğun dönemden sonra 4 kuşak geldi geçti.Sen ki 4 kuşak sonrasının geleceğinin düşünen Ulu Önder, benim hayatıma nefes olduğun karanlığıma ışık tuttuğun için yazabiliyorum bu dizeleri.

Bu yüzden 10 Kasım Onsuz Değil, SONSUZ diyoruz

Seni sevmeyenlerin,seni sindiremeyenlerin bile senin hakkında özgürce konuşabilmelerini sağladın. Bilmezler ki sen ön ayak oldun onlara. A'yı B'yi C'yi ağabeyimden farksız öğrenebildim sayende.Sıra arkadaşım bir erkek oldu mesela.Peçenin altından bakmadım hayata şehir şehir gezebildim.Evin perdesini gizlice aralamadım aldım çayımı annemle oturdum balkona.Sahilde kız arkadaşlarımla güneşlenip , en iyi üniversitelerde okuyabildik mesela.Kitaplar yazıp,tartışmalara katılıp savunabildik haklarımızı.Bugün seni desteklemeyenler, bugün en azından senin yaptıklarına minnet etmeyenler yine bugün senin sayende milletvekili,öğretmen,başkan,avukat,doktor olabildiler mesela.

Bu yüzden 10 Kasım Onsuz Değil, SONSUZ diyoruz

Adını andığımızda bile içimizde tarifi mümkün olmayan güç buluyorsak, resimlerini gördüğümüz de tekrar tekrar hayran oluyorsak, seni bir daha bir daha okuyor o gün yine kendimizden utanıp kendimize çeki düzen vermeye çalışıyorsak, sesini her dinlediğimizde tüylerimiz diken diken oluyorsa 10 KASIM Sensiz değil Sonsuz Ata'm

Seni Minnet,Şükran ve Saygıyla Anıyoruz ULU ÖNDER MUSTAFA KEMAL ATATÜRK




25 Ekim 2016 Salı

BİLE BİLE LADES

Küçüklüğümden beri hep insanları gözlemleyerek büyüdüm.Tavırları, duruşları, konuştukları ve o konuştuklarına uymayan hayatları...Sanırım biz insanlar seviyoruz biraz karmaşayı.Tek seferde çözülecek düğümleri arap saçı yapmayı..

Kadınları anlamaya çalıştım sonra erkekleri, çocukları, karı kocaları,yeni nişanlıları, sevgilisi olmayanları, duygusalları,duygusuzları,eğitime adanan hayatları,berduşları,başıboşları..

Genellemeleri hiç sevemedim.Kimseyi insan olmaktan başka bir sınıfa koyamadım gözümde.Herkesin doğduğu yeri,yurdu, ailesi, gördükleri, büyüdükleri, yedikleri, acıları, mutlulukları genellemelere sığamayacak kadar farklıydı benim için.

Bu yüzden farklılıklarıdan çok ortak yanlarını görmeye çalıştım.Hani o çevremizdekilerle sohbet ederken "aynısı ya" dediklerimizi "daha önce buna benzer bi olay duydum bende" dediklerimizi.

"KARMAŞA"

Biz insanlar karmaşayı sevmiyoruz ama hayatımızı hep karmaşıklığa sürüklüyoruz.Daha doğrusu hayatımızı zorlaştırmayı seviyoruz belki de.Yanlış şeritlere girmeyi.Bile bile ladesi..

Şöyle bi en sevdiğiniz şarkılara bakın.Şarkılarımız da bile hiç kavuşamıyoruz, sorunları çözemiyoruz, ölmüyoruz ama sapasağlam da yaşayamıyoruz.Ezgilerimiz de hep acı ya bi sempati var.

Olsun mu? Olmasın...

Duygularımızı kontrol etmeyi öğrensek zindan ettiğimiz hayatlar çiçek bahçelerine dönecek gibi.Evet kabul ediyorum içimizden geldiği gibi davranmanın özgürlüğü fevkalade.Ama bizi zora sokacak bir özgürlüğe de özgürlük demek hata olur sanki.

 Öğrendim ki  "Aslında hiçbir şey olmasını istediğimiz gibi değil , her şey olması gerektiği gibi."

Derin konulara girmeden burada noktalıyorum yazımı.Daha öğrenecek,deneyimleyecek onca şey var ki.Kim bilir belki de düşüncelerim değişir.Bu yazımı anarak özür yazısı yazarım size.Sonuçta insanız hepimiz.Bütün güzellikler sizi bulsun.Karmaşadan uzak bol kahkahalı hayatlar da bizi bulsun :)












Aslında hiçbir şey olmasını istediğimiz gibi değil , her şey olması gerektiği gibi.

23 Eylül 2016 Cuma

GÜLEN KIZINI UNUTMA KARAKÖY

İki sene öncesiydi..Lise son sınıfa geçmeden yani üniversiteye hazırlanmadan önce bir ay çalışıp para kazanmam ve o parayla kendimi güzel bir tatille ödüllendirmem gerekiyordu.Tabii ozaman Karaköy'ün yıldızı yavaş yavaş parlamaya başlamıştı ki kuzenim şimdilerde Boşnak olan eski Komodor'da birbirinden lezzetli pizzalar yapıyordu.Hemen ona haber uçurdum.Kısa sürede Karaköy'ün ilk açılan kafelerinden Muhit'te garson olarak başlayabileceğimi söyledi.Havalara uçtum, tabi aynı zamanda bir tatlı heyecan.Yeni insanlar, yeni mekan bunlar fazlasıyla ilgimi çekiyordu ancak bunlara kapılmayacaktım.Hedef neydi?Para kazanmak ve burdan bir an önce toz olup gitmek...


İlk gün..
Size şunu söyleyebilirim ki, o gün kazandığım parayı ve o paranın değerini asla unutamayacak oluşum."50 LİRA".Belki bana inanamayacaksınız ama o parayı masanın üstüne koydum ve saatlerce ona baktım.O kadar çok yorulmuştum ki,gün içinde insanların sürekli yaptığım hatalara karşı beni iğneleyici şekilde bakmalarını, yeni olduğum için hiç molaya gidemeyişimi, yemek yemeye bile çekinişimi ve ya acaba memnun kalacaklar mı? kaygımı saymıyorum bile.Allah Allah paraya bak sen dedim ya.Eskiden babam 50 Lira verirdi.Bi kafeye gidip arkadaşlarımla iki satte bitirirdim.Bak sen kaderin cilvesine şimdi aynı parayı kazanmak için on saat çalışmam gerekiyor.

Günler bu şekilde geçmeye devam etti, yavaş yavaş alışıyordum , arkadaşlar ediniyor, sohbet ediyorduk,Tabi şafak saymaya devam..Hedef neydi?Para kazanmak..

Baktım ki ben bu işi kavradım, hatta baya baya kavradım.Kısa sürede en çok sevilen , en iyi çalışan elemanlardan olmuştum.Birazda ağzım iyi laf yapar tabi müşterilerle de aram iyiydi.E daha ne olsun?Sokakta ismim gülen kız olmuştu.Hatta komşu kafenin Gran Karaköy'ün çalışanlarıyla dışarı çıkmaya , eğlenmeye , dost olmaya başlamıştım.Ama bi saniye..Hedef neydi?Para kazanmak?
Oysa ben elimden takvimleri,aklımdan şafak saymayı,köşedeki paramı biriktirmeyi unutmuştum bile.Çok mutluydum.Bu işe girmeden önce mutluluk benim için bir varışken , bu işle mutluluk benim için bir yolculuk olmuştu.

Tatili bırak ,izinlli olduğum gün bile Karaköy'e geliyordum.Herkesi tanıyordum artık tabi.Çevrem olmuştu hemde ailem gibi.Gece dışarı çıkıp ertesi gün uykusuz uykusuz yine çalışıyorduk.Tatil iptal.Hedefler iptal.Paralar harcansın mı ozaman?

Okul açıldı, en önemli senem..Üniversite kazanmam gerekiyor, hem de çok çalışmam.Ailem işten çıkmam gerektiğini söylesede okul çıkışından sonrada çalışmak istediğimi, para kazanmaya alıştığımı, çevremi çok sevdiğimi ve dersleri asla aksatmayacağıma söz verdim.
EVET ARKADAŞLAR (SÖZÜNÜ TUTAMADI)
 Okulda sürekli uyuyor,hiç test çözmüyordum.Sınıftaki herkes üniversite hayali kurarken ben tam anlamıyla hayatımı yaşıyordum.Karaköy'de ismi Gülen Kız, okulda Uykucu olmuştu.Hatta o dönem sonradan haberim olsa da abim Muhit'le konuşup Aylin'i işten çıkarın bir bahaneyle demiş ve beni işten çıkarmışlardı.Sonuçta her şey üniversite için dimi?

Dururmuyum yan dükkan olan Gran'a işe girdim.
DİP NOT:Hikayeye aşk karıştırmak istemedim ama ben bu evrelerde arkadaşlar Koray'la tanıştım.Hayatıma ışık olan,en iyi arkadaşım,sırdaşım ve sevgilim.Gran'da onunla çalışmak mükemmeldi.
Zaman hızla geçiyor ben hala test çözmüyor , okula uyumak için gidiyordum.Kocaman bir kış böyle gelip geçti.

Çok sevdiğim üniversitemi kazandım, hemde bütün kış kendini kitaplara kapatıp hayatından çalan bir çok arkadaşımdan daha iyi puanlarla kazandım.Şimdi yine sorsalar.Asla çalışmazdım.İyi ki son senemi bu kadar güzel geçirmişim.Herkesin bir yolu var arkadaşlar.Tabi ki en iyisine ulaşmak bizim elimizde.Ama önemli olan en iyisinde değil bizim hangisinde mutlu olduğumuz.

Aradan bir sene geçmişti ama ben eski ben değildim.Büyümüştüm,insanlarla ilgilenmek hemde her gün farklı farklı olanlarıyla, uğraşmak,laf anlatmak,sohbet etmek, kimi zaman keyif almak , kimi zaman tartışmak bana okadar çok şey kattı ki.

İnsanlara bedelini ödedikleri şeyler için hizmet etmek dünyanı en zor şeyi olabilir.

Ama ben bu işi çözdüm,sevdim,başardım.


Üniversite ikinci öğretim tercih ettim ki gündüzleri yine Karaköy'de çalışabileyim.Öyle de oldu sabah işe gelip akşam okula gidiyordum.Muhteşem bir tempoydu ama insanın kendinde bir şeyleri başarabildiğini görmesi muazzam bir duygu.Tavsiye ederim.


Velhasıl Üniversitede bölümümde üçündü oldum ilk sene çünkü severek okuyordum.Severek yapın, ne yaparsanız yapın ,yeter ki sevin arkadaşlar..

Ve koca bir yaz daha çalıştım.Burada ki üçüncü ve son yazımdı..

Bu kız bukadar niye yazdı derseniz?Ben okulun çok kıymetli bir yer olduğunu,okumaktan,öğrenmekten asla vazgeçmememiz gerektiğini,hayatın asla kolay olmadığı hele ki para kazanmanın emek istediği,karşımıza iyi insanlar olduğu gibi kötülerininde çıkabileceğini ve onlarla nasıl baş edilebileceğini 18imde öğrenmeye başladım.

Ne mutlu bana, e darısı da olmayanlara...

Şimdi hedeflerim var..Bu sene üniversitede son senem seneye Avustralya'ya gidiyorum.

Bana geriye kalan yeri asla dolmayack deneyimler, anılar ve güzel insanlar..
Beni büyüten sokağım baba evim Muhit ikinci yuvam ise Gran..

GÜLEN KIZINI UNUTMA KARAKÖY :)




18 Mart 2016 Cuma

NEREDEN GELDİK, NEREDEYİZ, NEREYE GİDİYORUZ?


Merhaba ben 20 yaşında bir genç kızım.İsmim önemli değil.Türkiye'de yaşıyorum.Nerede yaşadığımın da bir önemi yok.Üniversite birinci sınıf öğrencisiyim ama nerede ve hangi bölümde okuduğumun da bir önemi yok.Beni bir kadın doğurdu ama annemin de bir önemi yok.Benim bir babam var ama benim için harcadığı emeklerin de bir önemi yok.Hayallerim var, hedeflerim,gayelerim , geleceğim...Ama artık onların da bir önemi yok.


Çünkü Ankara'da İstanbul'da Ağrı'da Hakkari'de bu memlekette yaşamını yitiren onlarca masum insandan geriye ne kaldı sahi? Gazetelerde ve televizyonda yayımlanan bir kaç haberden sonra ne ümit kaldı ne de umut.Ne isimleri ne yüzleri hatırlanacak belkide.Hayallerinden haberimiz olamayacak artık.Annelerinin acılarından , babaların yaslarından da, yetimlerin açlığından, kimsesizlerden..Haberimiz olmayacak.

Ne önemi var ismimin.Zaten bugün var yarın yokum.Şansa kaldı hayatta kalmak.Paçayı kurtarmak zalimlerden.
İnsanlık acı haber geldiğinde "oh çok şükür ben orada değildim" mi olacak.Alışacak mıyım yani?

Kim olduğumun ne yaptığımın neyi desteklediğimin neye inandığımın nereli olduğumun bir önemi yok ki.

Korkuyorum.
 Çünkü her gün, bugün metrobüse bindiğimde başıma bir şey gelir mi?Canım çok acır mı?Vapura binince olay çıkar mı?Canım çok acır mı? Yolda yürürken bir şey patlar mı?Canım çok acır mı? O adam neden gözlük takmış?Elindeki valizde ne var?Canım çok acır mı?Aileme ne olur?Bana ne olur?Peki ya yapanlara ne olur?Ne olacak..
 
VE CANIMIZ DAHA ÇOK ACIYACAK MI?

Şüphe,korku,kaygı...
Ve bilinmezlik...

Nereden geldik neredeyiz ve nereye gidiyoruz?